Salzburg’da herşey Mozart
Bugün yorucu Avusturya etabı başlıyor. Beni yer yer yüksek tepeler, inişler-çıkışlar bekliyor. Zaten bunun ilk işaretlerini Rosenheim’den sonra almıştım.
Şehir merkezine doğru gitmeye çalışırken İbrahim Çelik beyle karşılaştık. Kendisi İslam Kültür Merkezi Salzburg merkezinde gençlere yol gösteriyor onlara sahip çıkıyor. Ulm’de doğmuş büyümüş. Gençler beni görünce:
„Gruss Gott“ (Bu arada Bavyera’ya girdikten itibaren bütün köy ve şehirlerin giriş tabelalarında bu yazıya rastlıyorsunuz. İnsanlarda birbirlerine Gruß Gott diye hitap ediyor. Onların deyimiyle Tanrı’nın selami üzerine olsun manasında)
„ne Gruß Gott’u. Türküm“
„Abi seni Alman sanmıştık“
Haklı çocuklar bu zamana kadar kaç bisikletli Türkü böyle gezerken gördüler. İbrahim bey, çayımızı iç öyle devam et deyince kıramadım.
Gençlerin çok hoşuna gitti benim tur. Bol bol soru sordular. Abi günde kaç km gidiyorsun, nerede kalıyorsun, kaç günde Türkiye’ye varacaksın, yağmurda ne yapıyorsun, vs.?
Çayımızı içtikten sonra İbrahim beyle ve gençlerle vadaşlaştık. Avrupa’da Türk gençlerinin kendi kimlik, inac ve kültürlerini yaşatmaları açısından böyle cemiyetler, camiler ve dernekler hayati önem arz ediyor.
Bildiniz gibi Mozart Salzburg’da doğmuş. Buraya kadar gelmişken ziyaret etmeden olmaz. Her yerde Mozart çıkılotaları, t-shirtleri, lokumları (☺), anahtarlıkları, tabakları, çömlekleri, anlaşılan Mozart sadece besteleri ile değil değişik yan ürünleriylede avusturyalılara ticaret kapısı olmuş. Şehri nehir ikiye ayrıyor. Mozart’ın doğduğu bölgeye eski şehir adını vermişler. Sarı bir bina üzerinde „Mozart’ın doğum evi“ yazıyor.
Doğduğu odayı görmek için 8 euro giriş ücreti talep ediliyor. Bütün binayı müze haline getirmişler. Turistlerin yoğun akın ettiği bir yer haline gelmiş.
Bizde buraya kadar gelmişken bir mozart çıkılotası almadan olmaz. Zaten Avusturya dağlarını aşarken enerjiye ihtiyacım olacak. 5,90 euro verip içinde 18 adet çıkılota olan bir kutu satın alıyorum. Dükkan sahibindende alamadığım çıkılotalar arasında bir resim çekmesini rica ediyorum.
Şimdi Linz’e doğru yola çıkma zamanı. İki yol var ya Talgau yada Herndorf üzerinden. Talgau daha tepelik ve yaklaşık 10 km uzun.
Tercihi Herndorf’dan yana kullanıyorum. Eugendorf’u geçince buradada tepeler ve yağmur başlıyor. Zaten havanın yağacağı sabahtan belliydi.
Bisiklet yolunada “Mozartweg/Mozartyolu” ismini vermişler. Yağmur altında ilerlerken Herndorf çıkışında araç yolundan gitmeye karar verdim. Otoban olmadığı için en sağdan yola giriş yaptım.
Yaklaşık 10 km gittikten sonra ne göreyim. Yanlış yola girmişim gele gele Eugendorf’a hoş geldiniz yazısının önüne geldim. Yani arkadaşlar tepeler köy yollarından, tepelerden aşarak geçtiğim yere araç yolundan geri dönmüşüm, yağmurda bir taraftan. İnat ya geri aynı yoldan devam ettim.
Araç yolundan devam ederken bir ara 3 km’lik bir tünele girdik. Bisiklete izin varmıydı bilmyorum ama Allah'tan çok trafik ve en önemlisi tır yoktu. Tünel olduğunu bilseydim sanırım dağdan aşmayı tercih ederim. Tünelde araç sesleri insanın kulağını rahatsız ediyor.
Yağmur neredeyse hiç durmadı. Satraswacheln’de benzin istasyonunda biraz dinlendim. Volkerburch, Wels üzerinden akşam saat 22:00 gibi Linz’e giriş yaptım.
Bugün zorlu bir yolculuk oldu. Avusturya beni gözü yaşlı karşıladı. Birazda üşüdüm. İnşallah grip olmam.
Hava şartları geceleride ağır geçtiği için çadırda kalmak çok uygun olmuyor. 29 euro’ya YouHotel’e bir odaya yerleştim.
Yarın Tuna Nehri‚ ve paralel Melk veya St. Polten’e ulaşmaya çalışacağım.
Yapılan km: 166 (20 km’si yanlış istikamet)
9 Temmuz 2011 Cumartesi
8 Temmuz 2011 Cuma
12. Gün: Rosenheim - Salzburg
Almanya’dan ayrılırken
Rosenheim Ditib Camii cemati beni uğurlamak için sabah 10:00 gibi camiye geldiler. Ordu’nun ikizca kazasından Ahmet Kışla tepeden tırnağa herşeyi kontrol etti.
"Yedek lastiğin var mı?""Tekerlerin havası iyi mi?"
"Üşütmeye karşı, alerjiye karşı ilacın var mı?"
"Var."
"Ya bel ağrısına karşı?"
"Yok."
Cebinden bel ağrısına iyi gelecek bir ilaç verdi.
Sadi Hocanın duasıyla Salzburg’a doğru yola çıktık.
Rosenheim’da konaklamam güzel oldu. Bana yakından ilgi gösteren Din Görevlisi sayın Sadi Alper hocamıza, beni evinde misafir eden Süleyman Koplay beye ve Ayduran Küçükaydınla birlikte Yaşar Beşirek, Aytekin Kırtay,Ahmet Altuntaş, Mehmet Kaplan, Birol Kaplan,Mustafa Arı,Fatih Kaplan, Yasin Fidan,Burak Kara,Kerin Kıyak,Ali Çetin,Mustafa Karavil,Adem Şafak,Tatisin Acartürk ve Saffet Yılmaz’a ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.
Rosenheim’den yine Mangfall nehri kıyısındaki tarihi ticaret yolunu kullanarak Grassau ve Traustein kasabalarına ulaşmam gerekiyor. Uzaktan ise Alp’leri görüyorum. Alplere yaklaştıkça hava serinliyor hatta üşüdüğüm bile oldu. Prien’den sonra Chiemsee (Şimsee) golünün etrafından dolaşıyorum. İki yaşlı Alman çift, „Gazeteyi okumadınız mı?“ diye sesleniyor.
„Hayır“
„Geçen hafta burada büyük fırtına oldu. Evlerin çatıları uçtu, araçlar devrildi, ağaçlar yıkıldı. Ormanın içinden gitmek yasak“
Gerçektende alman çift seslenmeden önce ormana dalmış, ağaçlar yıkıldığı için ilerleyemeyip geri dönmek zorunda kalmıştım.
“Salzburg’a gidiyorum. Hangi yolu kullanabilirim?”
“Golün etrafından dolaşın”
Oldukça büyük bir gol. Yarı asphalt yarı toprak golü dolaşıyorum. Yağmur suları mı yoksa göl mu taşmış bazı yerlerde yollar 50-60 cm suyla kaplı, bisikletten inip ayakkabıları çıkararak suyun içinden geçiyorum.
Prien sağlık merkezleri (kurort) olan bir kasaba. Bernau’nunda havası çok güzelmiş. Burası aynı zamanda uzaktan (Rosenheim) gördüğüm dağların dibindeki yerleşim yerleri. Bernau’da Pausch isimli bir kişiyle tanıştım.
Kendisi „Uzun bir seyahat galiba? Diye nereye gittiğimi sordu.
„Berlin’den Ankara‘ya“
„Süper ya. Ancak saygı duyarım böyle bir girişime. İnsan hayatında bir defada olsa böyle bir tur yapmalı. Tebrikler. Bende tura çıkıyorum ama 200 km filan gidiyorum. Gerçekten büyük bir iş yaptığınız“
“teşekkürler, eğlenceli geçiyor, yeni insanlarla tanışıyorum, yeni yerler görüyorum”
“Bugün dondurma yediniz mi?”
Hayır.
“O zaman Bernau’nun dondurmasını yemeden geçmeyin. Size göstereyim”
“tamam tadarım.”
Bay Pausch, bisiklet yolcuları rahat seyahat etsin diye Bernau ve çevresindeki bisiklet yolu tabelalarını ve işaretlemeleri yapmış. Bisiklet yolcuları rahat etmeli diyor.
Benimle dondurmacıya kadar eşlik etti sonra internetten takip edeceğini söyledi. Türk olduğumu anlayınca daha da şaşırdı.
Hava biraz serin olmasına rağmen hatta azda olsa terliyim ama yinede dondurma yedim. Pausch’un da dediği gibi bencede Bernau’nun dondurması güzelmiş.
| Salzburg |
Alp’ler beni biraz terletti. Freilassing’den 9 km sonra Salzbrug geliyor. İki ülkeyi bir nehir ayırıyor. İşte Avusturya gözüktü. Bisikletten inerek köprüyü yürüyerek geçiyorum.
„Avusturya’ya hoş geldiniz“ . Almanya’ya Hoşçakal.
Auf wiedersehen Almanya☺
Bugün Alplerin inişleri çıkışları beni yordu. Şehrin girişinde Jugenherberge tarzında geceliği 22 euro + kahvaltı okotel isimli bir yer buluyorum. Sıcak bir duş günün yoruğunluğunu atacaktır.
Yarin Linz’e ve belki gidebilirsem daha ileri Viyana istikametine yolculuk devam ediyor. Avusturya etabı başladı.
7 Temmuz 2011 Perşembe
11. Gün: Münih - Rosenheim
Sabah 8:30’da kahvaltı ile güne başladım. Günlük yaşananları kayde geçmek biraz uzun sürdüğü için akşamları erkenden istirat etmek olmuyor. Buna rağmen dinç sayılırım.
Kahvaltıda iki şandeviç ekmek, bir tabak mısır gevreği, iki dilim peynir, bal ve meyve suyu vardı.
Sonra odayı toparla, çarşafları geri teslim et, çıkış al derken saat 10’u buldu. Doğru Başkonsolosluğun olduğu yere. Binanın önünde işlem yaptırmaya gelen vatandaşlar beni görünce hemen yanıma geldiler. Birisi 1966’da gelmiş.
„Yeğenim nereye böyle?“ herzamanki gibi turu anlattım.
„Helal olsun ama dikkat et kendine, özellike eski yugoslav ülkelerini ve Bulgarı geçerken dikkat et“
"Bulgaristan’a uğramayacağım."
Sonra vatandaşlar kendi aralarında konuşmaya başladılar.
„Bisiklet ile Türkiye’ye gidiyor?“ Yapmaya ya. Büyük cesaret.
Birisi geldi „Hemşerim arabayla gitmeye üşeniyoruz sen bisikletle gidiyorsun. Valla çok güzel birşey senin yaptığın.“
Ausgburg’dan İsmet Güneş turu gazetede okumuş. Beni orada görünce şaşırmış. Benim gazetedeki yazılarıda okumuş. „Allah razı olsun çok güzel çalışmalar. Özellikle hapishane ve gençler dosyası çok faydalıydı. Ben çocuklara okuttum“ dedi.
İsmet bey, sağolsun birde kahve ikram etti. Augsburg’a davet etti. Fırsat bulursak geleceğimizi söyledik.
Sonra “Zeynep” isimli küçük bir kız çocuğu geldi. Amcasınında bisiklete binmeyi sevdiğini ve benimle resim çekinmek istediğini söyledi.
Bu güzel bir andı. Küçük bir çocuğun bisikletliyle resim çekilmesi. Umarım bir bisiklet dostu olarak büyür. Resmi kendisine göndereceğimizi söyledik.
Münih’ten Tamer Aktaş ve Bayram Aydın arkadaşlarımız geldiğine göre Başkonsolosumuzu ziyaret edebiliriz.
Başkonsolos Hidayet Eriş bey, bisklet turunu çok beğendiğini, hem göçün 50. Yılı, hem dostluk hemde bisiklet vurgusunun çok isabetli olduğunu söyledi.
Türkiye’nin ve Türk toplumunun tanıtımına büyük katkı verdiğini vurguladı. „Keşke bende katılabilseydim“ dedi.
Enerji vermesi için bize meyve suyu ikram etti. Dışişleri Bakanlığına ve diğer ülkelerdeki temsilciliklere güzergahları bildireceğini söyledi.
Sayın Eriş beye, sıcak ilgisi ve ikramları için teşekkür ettim. Böylece beni Almanya’dan Münih Başkonsolosumuz uğurlamış oldu.
Münih’ten saat 16:00 gibi ancak ayrılabildik. Yağmurda yağmaya başlayınca çok fazla ilerleme olmayacak yine münih’te kalacağım diye endişelenmeye başladım bile.
Hafif yağmur altında ilerlerken Kayserili Selçuk Koçyiğit ile karşılaştık. Yanlarından geçerken „ya bir bisiklet olsada bizde binsek“ deyince „Afedersiniz Rosenheim istikametine nasıl gidebilirim?“ diye sordum.
Kayserli Koçyiğit: „Türk bayrağı filan nereye?“
"Türkiye’ye……."
„Valla mı?“ evet.
"Helal olsun? Dur dur bir resim çekilelim. Seni muhakkak takip edeceğim."
“Beni yazmayı unutma. Osmanlının torunu ile karşılaştım” de.
Tamam seni yazacağım. Bak Kayserili Koçyiğit, sözümde durdum seni yazdım.
Sanırım bugün Salzburg’a ulaşmak zor olacak. Hava bulutlu olduğu için erken karardı. Hodelfin köyünden geçerken adres sormak için alman usulü ızgara satan bir büfenin önünde duruyorum.
"Rosenheim’e nasıl gidebilirim?"
"Biskletle mi?"
"Evet."
Şu köyden sağa, diğerinden sola derken „çok uzak ama bisikletle mi gideceksiniz?“
„Kaç km?“
„40 km vardır“
„sorun değil 2 saate alırım. Berlin’den geliyorum buraya“
„gerçekten mi? bu müthiş birşey rekor filan mi deniyorsunuz?“
„Hayır. Türk-Alman dosltuğuna katkı için Berlin’den Ankara’ya gidiyorum.“
„çok güzel. Kartınız filan varmı?“
Yok diyerek sitenin adresini veriyorum. Hatıra resimleri derken gerçekten çok şaşırıyorlar. Tebrik ediyorlar.
Magnafall nehrinin kenarından yani 2000 yıllık tarihi roma ticaret yolundan Rosenheime doğru yol alıyorum. Sağda artık Alp’ler belirmeye başladı. Hava farkediyor. Serinledi.
Rosenheim, Salzburg’a 35 km.
Akşam saat 20:30 gibi Rosenheim’e ulaştım. Kalacak biryeler bakmanın zamanı geldi. Havada erken karardığı için devam etmek zor gözüküyor.
Çadır kuracak yer yok. En iyisi cami filan sormak. Yolda bir vatandaşımıza Ditib’in Rosenheim’de cemiyeti var mı? diye soruyorum. Tarifi aldıktan sonra doğru çamiye.
Ditib Rosenheim Camii İmamı Sadi Alp beni görünce şaşırıyor.
“Hocam bugün Allah misafiriyim. İzniniz olursa caminin bir köşesinde dinlenip yarın yoluma devam edceğim”
Sadi hoca, bisiklet turunu gazetede okumuş, Rosenheim’e uğrayacağım aklına hiç gelmemiş. Valla benimde planımda yoktu ama münih’ten geç çıkınca ne yapalım.
Hemen bana uygun bir yer de gösterdi.
Caminin lokalında vatandaşlarımız beni görünce çok sevindiler.
Birisi; „Seni Rosenheim’e uğramayacak demişlerdi, anlat bakalım yolculuk nasıl gidiyor?“
„Amca planda yoktu. Herşey iyi gidiyor çok şükür“. Çok sevdindik.
Daha sonra Sadi Hoca, cemaatin merak ettiğini kendilerine kısa bir konuşma yapmamı istedi. Yaklaşık 20- 25 kişiye turun nasıl geçtiğine ve amacıma dair kısa bir konuşma yaptım.
Çok memnun kaldılar. Türk’ün böyle bir aksiyon yapması onları gururlandırmış. Neredeyse hepsi medyadan duymuş. Rosenheim’e sürpriz şeklide uğramam onları çok memnun etti. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'e özellikle Rosenheim’ın selamı var.
Birinci nesilde dördüncü nesilde Rosenheim’de turdan ve beni görmekten mutlu oldu. Sadi Hoca, sürpriz uğramam için teşekkür konuşması yaptı.
Tam caminin misafirhanesinde kalmaya hazırlanırken Karamanlı Süleyman bey ısrarla evlerine davet etti. Kıramadık bu geceyi Süleyman beyin misafiri olarak geçiriyoruz.
Rosenheim’den yarın ayrılacağız. 30 km sonra Almanya’ya veda ediyoruz. Bakalım turda başka hangi sürprizlerle karşılacağız.
Kahvaltıda iki şandeviç ekmek, bir tabak mısır gevreği, iki dilim peynir, bal ve meyve suyu vardı.
Sonra odayı toparla, çarşafları geri teslim et, çıkış al derken saat 10’u buldu. Doğru Başkonsolosluğun olduğu yere. Binanın önünde işlem yaptırmaya gelen vatandaşlar beni görünce hemen yanıma geldiler. Birisi 1966’da gelmiş.
„Yeğenim nereye böyle?“ herzamanki gibi turu anlattım.
„Helal olsun ama dikkat et kendine, özellike eski yugoslav ülkelerini ve Bulgarı geçerken dikkat et“
"Bulgaristan’a uğramayacağım."
Sonra vatandaşlar kendi aralarında konuşmaya başladılar.
„Bisiklet ile Türkiye’ye gidiyor?“ Yapmaya ya. Büyük cesaret.
Birisi geldi „Hemşerim arabayla gitmeye üşeniyoruz sen bisikletle gidiyorsun. Valla çok güzel birşey senin yaptığın.“
Ausgburg’dan İsmet Güneş turu gazetede okumuş. Beni orada görünce şaşırmış. Benim gazetedeki yazılarıda okumuş. „Allah razı olsun çok güzel çalışmalar. Özellikle hapishane ve gençler dosyası çok faydalıydı. Ben çocuklara okuttum“ dedi.
İsmet bey, sağolsun birde kahve ikram etti. Augsburg’a davet etti. Fırsat bulursak geleceğimizi söyledik.
Sonra “Zeynep” isimli küçük bir kız çocuğu geldi. Amcasınında bisiklete binmeyi sevdiğini ve benimle resim çekinmek istediğini söyledi.
Bu güzel bir andı. Küçük bir çocuğun bisikletliyle resim çekilmesi. Umarım bir bisiklet dostu olarak büyür. Resmi kendisine göndereceğimizi söyledik.
Münih’ten Tamer Aktaş ve Bayram Aydın arkadaşlarımız geldiğine göre Başkonsolosumuzu ziyaret edebiliriz.
Başkonsolos Hidayet Eriş bey, bisklet turunu çok beğendiğini, hem göçün 50. Yılı, hem dostluk hemde bisiklet vurgusunun çok isabetli olduğunu söyledi.
Türkiye’nin ve Türk toplumunun tanıtımına büyük katkı verdiğini vurguladı. „Keşke bende katılabilseydim“ dedi.
Enerji vermesi için bize meyve suyu ikram etti. Dışişleri Bakanlığına ve diğer ülkelerdeki temsilciliklere güzergahları bildireceğini söyledi.
Sayın Eriş beye, sıcak ilgisi ve ikramları için teşekkür ettim. Böylece beni Almanya’dan Münih Başkonsolosumuz uğurlamış oldu.
Münih’ten saat 16:00 gibi ancak ayrılabildik. Yağmurda yağmaya başlayınca çok fazla ilerleme olmayacak yine münih’te kalacağım diye endişelenmeye başladım bile.
Hafif yağmur altında ilerlerken Kayserili Selçuk Koçyiğit ile karşılaştık. Yanlarından geçerken „ya bir bisiklet olsada bizde binsek“ deyince „Afedersiniz Rosenheim istikametine nasıl gidebilirim?“ diye sordum.
Kayserli Koçyiğit: „Türk bayrağı filan nereye?“
"Türkiye’ye……."
„Valla mı?“ evet.
"Helal olsun? Dur dur bir resim çekilelim. Seni muhakkak takip edeceğim."
“Beni yazmayı unutma. Osmanlının torunu ile karşılaştım” de.
Tamam seni yazacağım. Bak Kayserili Koçyiğit, sözümde durdum seni yazdım.
Sanırım bugün Salzburg’a ulaşmak zor olacak. Hava bulutlu olduğu için erken karardı. Hodelfin köyünden geçerken adres sormak için alman usulü ızgara satan bir büfenin önünde duruyorum.
"Rosenheim’e nasıl gidebilirim?"
"Biskletle mi?"
"Evet."
Şu köyden sağa, diğerinden sola derken „çok uzak ama bisikletle mi gideceksiniz?“
„Kaç km?“
„40 km vardır“
„sorun değil 2 saate alırım. Berlin’den geliyorum buraya“
„gerçekten mi? bu müthiş birşey rekor filan mi deniyorsunuz?“
„Hayır. Türk-Alman dosltuğuna katkı için Berlin’den Ankara’ya gidiyorum.“
„çok güzel. Kartınız filan varmı?“
Yok diyerek sitenin adresini veriyorum. Hatıra resimleri derken gerçekten çok şaşırıyorlar. Tebrik ediyorlar.
Magnafall nehrinin kenarından yani 2000 yıllık tarihi roma ticaret yolundan Rosenheime doğru yol alıyorum. Sağda artık Alp’ler belirmeye başladı. Hava farkediyor. Serinledi.
Rosenheim, Salzburg’a 35 km.
Akşam saat 20:30 gibi Rosenheim’e ulaştım. Kalacak biryeler bakmanın zamanı geldi. Havada erken karardığı için devam etmek zor gözüküyor.
Çadır kuracak yer yok. En iyisi cami filan sormak. Yolda bir vatandaşımıza Ditib’in Rosenheim’de cemiyeti var mı? diye soruyorum. Tarifi aldıktan sonra doğru çamiye.
Ditib Rosenheim Camii İmamı Sadi Alp beni görünce şaşırıyor.
“Hocam bugün Allah misafiriyim. İzniniz olursa caminin bir köşesinde dinlenip yarın yoluma devam edceğim”
Sadi hoca, bisiklet turunu gazetede okumuş, Rosenheim’e uğrayacağım aklına hiç gelmemiş. Valla benimde planımda yoktu ama münih’ten geç çıkınca ne yapalım.
Hemen bana uygun bir yer de gösterdi.
Caminin lokalında vatandaşlarımız beni görünce çok sevindiler.
Birisi; „Seni Rosenheim’e uğramayacak demişlerdi, anlat bakalım yolculuk nasıl gidiyor?“
„Amca planda yoktu. Herşey iyi gidiyor çok şükür“. Çok sevdindik.
Daha sonra Sadi Hoca, cemaatin merak ettiğini kendilerine kısa bir konuşma yapmamı istedi. Yaklaşık 20- 25 kişiye turun nasıl geçtiğine ve amacıma dair kısa bir konuşma yaptım.
Çok memnun kaldılar. Türk’ün böyle bir aksiyon yapması onları gururlandırmış. Neredeyse hepsi medyadan duymuş. Rosenheim’e sürpriz şeklide uğramam onları çok memnun etti. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'e özellikle Rosenheim’ın selamı var.
Birinci nesilde dördüncü nesilde Rosenheim’de turdan ve beni görmekten mutlu oldu. Sadi Hoca, sürpriz uğramam için teşekkür konuşması yaptı.
Tam caminin misafirhanesinde kalmaya hazırlanırken Karamanlı Süleyman bey ısrarla evlerine davet etti. Kıramadık bu geceyi Süleyman beyin misafiri olarak geçiriyoruz.
Rosenheim’den yarın ayrılacağız. 30 km sonra Almanya’ya veda ediyoruz. Bakalım turda başka hangi sürprizlerle karşılacağız.
6 Temmuz 2011 Çarşamba
10. Gün- Jettingen- Münih
Bugün sabaha yağmurlu başladık. Yağmurlukları giymekten başka çare kalmadı. Jettingen çıkışında beni azda olsa tepeler karşıladı. Thüringen ormanlarını aşınca tabiki bunlar fazla terletmiyor. İnişli çıkışlı olada mısır tarlalarının arasından Augsburg istikametine yol almak zor olmuyor. Augsburg’a yaklaşında yağmur kesildi. Hafif güneş bile kendisini gösterdi. Çoğunluğu bisiklet yolundan olsada bir ara araç yolundan gitmek zorunda kalmam benim için sorun oluşturmadı ama tırlar yine çok memnun olmadı.
Kaç gündür çilek tarlalarının yanından geçerken ah şöyle bir zaman bulsamda doyasıya yesem dediğim çileklerin satış noktasından geçerken hemen bisikleti kenara çektim. 2 kiloluk küçük kutuyu görünce yaşlı satıcıya; Bu çok fazla bölemezmisiniz? Genç bisikletlisin yersin 2 kiloyu☺ şeklinde cevap verdi. Yerim yemesine ama burda yatarım daha Münih’e ulaşacağım. Bir kiloda anlaştık. Birde resmini çektim. Aslında iki kiloda yenirmiş, çok lezzetlilermiş.
Öğlenden sonra Augsburg’a ulaştım. Burası Almanya’nın ikinci en eski şehri. Birincisini merak edenler için belirtelim. Trier.
Augsburg 2000 yıllık bir şehir. İlginç bir yanıda dünyanın en eski sosyal yardım kuruluşunun bu şehirde olması.
Fuggerei denilen bu kuruluş, 1600 lu yıllarda Ludwig Fugger isimli tacirin başlattığı bir hareket. Augsburg bir zamanlar bu adamınmış. Savaşta insanların saklanması için Fuggerei’in olduğu yerde yer altı sığınakları yaptırmış.
Hala faaliyette bir banka var ve fakir insanlar hala bu yerlerdeki lojmanlarda aylık 1 euro sembolik bir ücret karşılığında kalıyorlar. Fufgerei’İ gezerken bende şaşırmıştım bu insanlar neden tarihi bir yerde yaşıyorlar diye.
Burada kalma şartları ise şunlarmış:
-katolik olacaksın
-fakir olacaksın
-ve Alman olacaksın.
Augsburg’dan ayrılırken yol sormak için araçlara yanlış yere park ettiklerinde ceza kesen Gül Kalkan ile tanıştık. Benim Türk olduğumu öğrenince çok şaşırdı.
“gezgin misin?” diye sordu.
Bende Göç ün 50. Yılında Türk-Alman dostluğu için tur yaptığımı anlattım. „Helal olsun, hiç türkün böyle birşey yaptığını duymamıştım. Keşke haberim olsaydı bende eşlik ederdim“ dedi.
Tabiki daha önce eşlik edenleri bildiğim için ☺ uzaktan destek vermesini istedim. Günde 8-10 saat pedal çevireceksin ve hızın 15-25 arası olacak. Hadi bisikleti al değil, pikniğe gider gibi malesef bisiklet turuna çıkılmıyor. Gül Kalkan İzmirliymiş. Takip edeceğini ve bisiklet ile bir türkü görmeden dolayı çok mutlu olduğunu söyledi.
İnşallah sayımız artar ne diyelim.
Yavaş yavaş Augsburg’dan ayrılıp Münih yoluna girdik. Güzel bisiklet yolları devam ediyor. Akşam 20:30 gibi Passing den giriş yaptık.
Daha bismillah demeden kaldırımda yürüyen bir Türkle karşılaştık. Beni görünce
„Vay hemşerim, demek Münih’e ulaştın?“
Yozgatlı Arif bey, turu gazetede okumuş. İlla eve gidelim yemek ikram edeyim, misafirim ol bu akşam.
“Yok çok teşekkür ederim, daha şehir merkezine gidip kendime kalacak biryeler bulmam gerekiyor. Size rahatsızlık vermeyeyim”
-“en azından bir yemek ikram edeyim. Arkadaşlarada haber veririm. Onlarda seni görünce sevinecekler”
Arif beyin ısrarlı davetinie icabet etmeden kalacak yer için Münih merkeze doğru hareket ettim.
Jugendherberge’i bulana kadar saat 21:30 oldu. Tek kişilik bir odaya yerleştim. Çok konforlu olmasada sıcak duş ve sessiz bir ortam iyi geldi.
Sabah T.C Münih başkonsolosu Sayın Hidayet Eriş beyle görüşme ve olursa Münih belediye başkanına kısa bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyorum.
Öğlenden sonra Augsburg’a ulaştım. Burası Almanya’nın ikinci en eski şehri. Birincisini merak edenler için belirtelim. Trier.
Augsburg 2000 yıllık bir şehir. İlginç bir yanıda dünyanın en eski sosyal yardım kuruluşunun bu şehirde olması.
Fuggerei denilen bu kuruluş, 1600 lu yıllarda Ludwig Fugger isimli tacirin başlattığı bir hareket. Augsburg bir zamanlar bu adamınmış. Savaşta insanların saklanması için Fuggerei’in olduğu yerde yer altı sığınakları yaptırmış.
Hala faaliyette bir banka var ve fakir insanlar hala bu yerlerdeki lojmanlarda aylık 1 euro sembolik bir ücret karşılığında kalıyorlar. Fufgerei’İ gezerken bende şaşırmıştım bu insanlar neden tarihi bir yerde yaşıyorlar diye.
Burada kalma şartları ise şunlarmış:
-katolik olacaksın
-fakir olacaksın
-ve Alman olacaksın.
Augsburg’dan ayrılırken yol sormak için araçlara yanlış yere park ettiklerinde ceza kesen Gül Kalkan ile tanıştık. Benim Türk olduğumu öğrenince çok şaşırdı.
“gezgin misin?” diye sordu.
Bende Göç ün 50. Yılında Türk-Alman dostluğu için tur yaptığımı anlattım. „Helal olsun, hiç türkün böyle birşey yaptığını duymamıştım. Keşke haberim olsaydı bende eşlik ederdim“ dedi.
Tabiki daha önce eşlik edenleri bildiğim için ☺ uzaktan destek vermesini istedim. Günde 8-10 saat pedal çevireceksin ve hızın 15-25 arası olacak. Hadi bisikleti al değil, pikniğe gider gibi malesef bisiklet turuna çıkılmıyor. Gül Kalkan İzmirliymiş. Takip edeceğini ve bisiklet ile bir türkü görmeden dolayı çok mutlu olduğunu söyledi.
İnşallah sayımız artar ne diyelim.
Yavaş yavaş Augsburg’dan ayrılıp Münih yoluna girdik. Güzel bisiklet yolları devam ediyor. Akşam 20:30 gibi Passing den giriş yaptık.
Daha bismillah demeden kaldırımda yürüyen bir Türkle karşılaştık. Beni görünce
„Vay hemşerim, demek Münih’e ulaştın?“
Yozgatlı Arif bey, turu gazetede okumuş. İlla eve gidelim yemek ikram edeyim, misafirim ol bu akşam.
“Yok çok teşekkür ederim, daha şehir merkezine gidip kendime kalacak biryeler bulmam gerekiyor. Size rahatsızlık vermeyeyim”
-“en azından bir yemek ikram edeyim. Arkadaşlarada haber veririm. Onlarda seni görünce sevinecekler”
Arif beyin ısrarlı davetinie icabet etmeden kalacak yer için Münih merkeze doğru hareket ettim.
Jugendherberge’i bulana kadar saat 21:30 oldu. Tek kişilik bir odaya yerleştim. Çok konforlu olmasada sıcak duş ve sessiz bir ortam iyi geldi.
Sabah T.C Münih başkonsolosu Sayın Hidayet Eriş beyle görüşme ve olursa Münih belediye başkanına kısa bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyorum.
Yeni Resimler eklendi
4 Temmuz 2011 Pazartesi
Kaydol:
Yorumlar (Atom)