Tuna boyu
Linz bana ingiltere’nin Leeds şehrini hatırlattı. İsim benzerliğinden midir yoksa şehir mimarisinden midir? Bilmiyorum ama birden 2006 yılında öğrenci değişimi programı için bulunduğum Leeds üniversitesi yıllarına gittim. Evlerin ve sokaklarında benzerliği dikkat çekici.
Gece şehirde kısmen turladığım için gündüz çok fazla vakit kaybetmeden Donauradweg / Tuna bisiklet yolunu bulmak için -“Atlantik-Karadeniz Bisiklet Yolu” olarakta geçiyor- yollara düştüm.
Dün yağmurda ve rüzgarda yolculuk biraz oksörtüyor, grip mi olacağım nedir?
Yol üstünde eczaneye uğrayıp, bendeki ilaçlardan daha etkili bir ilaç istedim. Magnezyum’da bitiyor takviye yapmak gerekir yoksa onca km zor kendi haline bırakılırsa zor gidilir.
Tuna boyuna inmeye az kaldı. Linz şehrinin kimya parkından geçiyorum. Bu şehirde 100 bin kişi yaşarken çalışanlarla 120 bin oluyormuş. İstihdam sorunu olmayan bir yer.
Karşıdan yaşlı bir teyze geliyor Tuna yolunu ona sormak için karşıya geçince tabiki anladı.
Arkada kocaman iki bayrak olunca yabancı olduğum zaten anlaşılıyor. Avusturyalı teyzeceğiz tam ağzına bir lokma birşeyler atmış çiğnerken karşısına çıkınca, bir yandan gülümseyerek diğer taraftan bir dakika işareti yapıyor. Teyzecğim rahat rahat yutun sonra anlatırsınız.
„Bak şurdan geçeceksin, köprüden sağa döneceksin işte hemen orada tuna yolu başlıyor.“
Teşekkürler.
1,5 km sonra Tuna yoluna ulaşıyorum. Dünkü inişli, çıkışlı, yağmurlu, rüzgarlı bir yolculuktan sonra bugünde mi aynı şeyleri yaşayacağım derken hava güzel. Tuna biraz hırçın ama tatlı bir akışı var. Tepelerin ormanların arasından kıvrılarak akıyor. Yolda onlarca yaşlı, emekli, genç, tek, aile, kadın, erkek, çocuk bisikletlilerle karşılaşıyorum. Avusturyalı, Alman, Macaristanlı, İtalyan, Hırvat, Slovenyalı insanlarla karşılaşıyoruma ama malesef birtek Türk ben varım. Herkes bir yerlerden geliyor yada gidiyor. Bazıları beni görünce „Türkiye veya Almanya“ diye sesleniyor.
İnsan hayatında bir defada olsa bisikletle ister yalnız ister ailesiyle Linz’den Viyana’ya gelmeli. İnsanı yormayan çok güzel dümdüz bir yol var. İsteyenler belli etaplarda feribotlara binebilir. Dağların arasından uzanıp giden Tuna insanı dinlendiriyor.
Çok güzel köy pansiyonları, küçük restaurantlar, taze toplanmış çilek, kayısı v.s satış kulübeleri…
Krems şehrine yaklaşırken önde bir bisikletli dümeni bırakmış bir sağa bir sola gidiyor. Yanından geçerken ingilizde „Nereye?“ diye soruyorum
„Budapeşte“
„Bende o tarafa gidiyorum“
„Nereden başladın tura?"
„Zürih. İsviçreliyim“
Sen Alman mısın?
„Yok Türküm. Berlin’den başladım. Türk-Alman dostluğuna katkı için pedallıyorum“
„Çok güzel“
İsmi Nadav’mış. 22 yaşlarında. Üniversiteye başlamadan bisiklet ile tura çıkmış. İsminin ibranice olduğunu söyledi.
Babası Yahudi annesi İsviçreliymiş.
Türklerin, Yahudilerle tarihten beri hep iyi dost olduklarını konuştuk.
Yahudi bir anneden doğmadığı için bazılarının kendisini yahudi saymadığını söyledi.
Mavi Marmara olayının kötü olduğunu birçok israilli turistin gereksiz yere korktukları için Türkiye’ye gitmediklerini, medyanın yanlış yazdığını söyledi. Politika ile halkın farklı olduğunu belirtti.
Bence keşke yaşanmasaydı. Türk milleti yahudilere hep kucak açmıştır. Öyle sanıyorumki Yahudiler kendilerini Türkiye’de hissettikleri kadar başka biryerde mutlu ve huzurlu hissetmezler dedim.
Nadav ile 160 km gittik. Ekmeği, suyu paylaştık. Nadav, çok tasarruflu bir yolculuk yapıyor. Suyu bulduğu yerden dolduruyor. Ekmek arası çikolata koyup yiyiyor.
Viyana’ya yaklaşınca hava hafif yağmaya başladı. Olamaz, sanki tekerin cantı asfalta değiyor. Teker patladı sanki.
Çek kenera
Ve ilk teker patlamasını yaşadık. Benim arka teker düz ve genelde asfalt yolda gitmeme rağmen patladı.
Havada haif hafif yağıyor.
Nadav, sorun değil hemen değiştiririz. 10 dakika sürmez.
Biraz hava pompaladık. 20 km kadar gittik. Bir daha hava, 20 km da gittik. Ah viyana ah. Gecede olsa patlak tekerlede olsa ulaşacağım diyorum içimden.
Saat 00:30 gibi Viyana’ya geldik. Nadav ile vedalaştık. Belki Bratislava’ya oradan Budapeşte’ye beraber pedallarız temennisiyle telefon numaralarını değiştik.
Şehrin girişinde etap otel diye geceliği 47 euro’ya bir yer görünce „Valla bu saatte daha ucuzunu bulamam zaten yorgun ve lastikte patlak daha iyisi can sağlıyı“ diyerek otele yöneldim.
Bir oda aldım. Sıcak duş, soğuk yemek.
Çok şükür rahat bir uyku.
Yarın Viyena’dayım. Bir gün ara var. Viyana’yı doyasıya gezmeden gitmek tarihe ve kendimize haksızlık olur. Birazda grip başlangıcı var. Dinlenmişde olurum.
Yapılan km 237
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder